BİR CEHENNEMİN İÇİNDE

     Günlerdir hatta aylardır iktidarın kendisinden olamayan bireyleri sindirme politikaları yüzünden etrafımda yaşanan, bitmek bilmeyen; hatalar, haksızlıklar ve bunların yanında boğazımızı her gün daha da sıkan ekonomik sallantılardan dolayı birikmiş kinim ve nefretimle bu yazıyı yazmaya başladım. Takdir edersiniz ki yaşadığımız bu cehennemin içinde sıkıntılar bitmiyor, aksine katlanarak artıyor. Bizim seçmediğimiz insanlar tarafından alınan yine bizim istemediğimiz kararlar yüzünden insanlar aç kalıyor, zarar görüyor ve daha da kötüsü ölüyor, öldürülüyorlar. Ve bu durum benim canımı artık her zamankinden daha çok sıkıyor. 




    Bir yandan insanlar evine ekmek götüremediği, aç çocuğunun karnını doyuramadığı için intihar ediyor; diğer bir yandan aylık gelirinin 3000 TL olduğunu iddia eden, birisinin özel kalemi 1500 TL'yi tek fırtta 2,9 Milyon Liralık arabasının içinde burnundan çekiyor. Sonra da çıkıp insanların aklıyla alay edermişçesine '' O pudra şekeriydi.'' diyebiliyor. 

     Gecenin bir yarısında darbe yapar gibi kadınlara yönelik şiddet, aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadele için devletlerin bu konulardaki yükümlülüklerini belirleyen uluslararası bir sözleşmeyi usulüne uygun olmayan bir şekilde kaldırıyorlar. Tahmin de edersiniz ki bundan sonra yaşanan aile içi şiddet ve kadın cinayeti vakaları da azımsanmayacak bir şekilde de artıyor. Kadına şiddet faillerine uygulanacağı söylenen elektronik kelepçe de öğrencilere uygulanıyor hatta katillere yapmadıkları muameleyi öğrencilere yapıyor, ters kelepçe uyguluyor, çıplak arıyor, darp ediyorlar.





     Bir taraftan 20 gündür anevrizma tedavisi olmak için yatak bekleyen bir kadının ölüm haberlerini duyuyorken, diğer yandan da yurt dışından özel jetle gelen, iktidara yakınlığıyla da bilinen birisine bütün sağlık bakanlığının seferber olması haberini duyuyoruz. Tabi bundan bizim dışımızda kimse rahatsız olmuyor. Şaşırıyoruz, nasıl olur da istifasını vermiyor bunlar diye?


    İnsan hakları savunucusu olan bir milletvekilinin, vekilliğinin düşmesine ve yaka paça evinden alınırken kalp krizi geçirmesine de tanık oluyoruz. Belki de haberleri sadece televizyon ana akım medya kanallarından takip ettiğimiz için tanık da olamıyoruz.


     Yaka paça, gırtlakları sıkıla sıkıla gözaltına alınan üniversite öğrencilerinin yanında, katillerin ve tecavüzcülerin hemen salınmasına göz yuman çökmüş adalet sistemimizi çetelerin elinden kurtarmaya çalışıyoruz. Ama onda da hiç başarılı olamıyoruz.




     Birisi çıkıyor bas bas bağırıyor. Onlar terörist diyor. Bunlar vatan haini diyor. Şunlar bölücü diyor. Tecavüzcüleri koruyup, tacizcilerle yan yana durup; varoluşsal olan eşcinselliği sapkınlık olarak görüyor, türk aile yapısını bozmakla suçluyor.
 Biz de sineye çekiyoruz. Yetmiyor üstüne bir de lgbti+ bireyleri birer teröristlermiş gibi lanse ediyor. Her olayı yararına kullanarak, her fırsatta muhalif sesleri susturmaya yönelik elinden geleni yapıyor, farklı olanı dışlatıyor, ötekileştiriyor. Ama bunlar olurken elimizden bir şey gelmiyor.



     Bitmiyor bununla birlikte bir pandemiyle savaşıyoruz ya da en azından böyle olduğunu iddia ediyoruz. Bu yüzden eğitimimiz, sosyal ilişkilerimiz sürekli aksıyor. Yalnız kalıyoruz. Yalnızlaşıyoruz. Psikolojik olarak sürekli baskı altına alınıyoruz. Birileri de pandemiyi bahane edip yok sosyal mesafe yok maske deyip sonra halkın cebindeki üç beş kuruşu çarpıyor, diğer bir yandan da dip dibe, ağzına kadar dolu salonlarda binlerce kişilik kongreler yapıyorlar ama biz buna kurulan korku ve baskı düzeninden dolayı gıkımızı bile çıkaramıyoruz.


Farkında değiliz ama bir cehennemin içinde yaşıyoruz.

     

     

     

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Farklı

Hiç Doğmamış Olmayı Dilerdim

Kayıp